Anadolu bozkırının hayat suyudur Kızılırmak Nehri. Cana can katar; çiçeğe, böceğe, Anadolu insanına, toprağına… 1355 kilometre uzunluğu ve kendisine katılan sayısız dereleriyle ve çaylarıyla Türkiye’nin en uzun nehridir.
İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeydoğusundaki Kızıldağ’dan doğan Kızılırmak’a kısa aralıklarla her biri neredeyse kendi büyüklüğünde birçok dere katılır. Doğduğu şehir Sivas’tan birkaç kat büyümüş olarak Kayseri’ye geçen nehir, yol boyunca geçtiği şehirlerdeki derelerin katılımıyla daha da büyüyerek batı yönünde akmaya devam eder.
Avanos’ta, kuzeybatı yönünde yön değiştirerek Bafra’dan Karadeniz’e dökülür. İrili ufaklı birçok gölün bulunduğu deltasında, Türkiye’nin en önemli kuş yaşam alanlarından da biridir. Adını suyunun renginden alan, antikçağda ise tuzlu akarsu anlamına gelen Halys adıyla anılan Kızılırmak, Anadolu’da kurulmuş medeniyetlere hep evsahipliği yapmış. Bugün, vadisinde tarihin her dönemine ait izler bulmak mümkün; kaya mezarları ve yerleşimleri, farklı medeniyetlere ait kaleler, köprüler ve daha pek çok iz.
Binlerce yılda yarattığı vadiyi, suyuyla hayat verdiği canlıları ve evsahipliği yaptığı medeniyetlerin kalıntılarını daha iyi görebilmek için Kızılırmak’ın çizdiği rotada ilerlemeye karar verdik.
Beş arkadaş, temiz aktığı için haziran ayında, bir botla yolculuğumuza başladık. İlk etabımız, nehrin Kayseri il sınırları içindeki kısmıydı. Kızılırmak’ın bu kısmında vadi boyunca kara yolu yok denecek kadar az olduğundan, doğa neredeyse olduğu gibi kalmış. Yaklaşık seksen kilometre olan bu etapta, nehir kıyısında büyük bir yerleşim merkezine de rastlanmıyor.
Kızılırmak bu etapta büyük yükselti farkları olmadığından genel olarak durgun akıyor. Fakat suyun bazen göl durgunluğuna varan dinginliğine aldanmamak gerekiyor.
Durgun akan nehirde yolculuk ederken birden kendinizi iyice hızlanmış, kayalardan aşağı hızla düşen suların içinde bulabilirsiniz. Hatta bottan düşüp, nehrin deli sularıyla mücadele etmek zorunda bile kalabilirsiniz.
Kızılırmak’ın aktığı vadi, bölgenin jeolojik yapısına göre sürekli değişiyor. Felahiye Köprüsü öncesinde yüksek tepeler, zaman zaman yüksek kayalar arasından akan nehir, köprü sonrasında volkanik kayalar arasında akıp gidiyor.
Orta Anadolu’nun eski volkanik dağı Erciyes püskürmelerinin alanına giren Kızılırmak, bu volkanik kayaların ortasından kendine yol açarak ilerliyor.
Vadi boyunca birbirinden yüksek ve güzel volkanik kayalar bulunuyor. Bazalt kayaların rengi, özellikle öğle sonrası ışığında sürekli renk değiştirerek çok etkileyici bir görünüm alıyor. Kızıl olan nehrin rengi, kayaların rengini suya yansıtmasıyla daha da kızıllaşıyor. Erişilmesi zor olan bu kayalarda çok sayıda ve türde kuş yaşıyor. Özellikle tüm nehir boyunca rastladığımız Beyaz akbaba-Mısır akbabası bu bölgede çokça bulunuyor.
Kırmızı renkli sularıyla nehir, zeytuni yeşil yapraklı aksöğüt ağaçları arasından akıp gidiyor. Nehrin fırsat tanıdığı yerlerde söğüt ağaçlarına sazlar da eşlik ediyor. Söğüdün gölgeleri balıkçılar için iyi bir korunak. Özellikle yayınbalığı peşinde olan birçok balıkçıya nehir boyunca rastladık. Bazıları olta, bazıları ise yasak olmasına rağmen ağlarla balıkların peşindeydi. Çok sayıda balıkçının varlığı nehirdeki zengin yaşamın da bir göstergesi. Tüm nehir gezisi boyunca özellikle yusufcukları görebilirsiniz.
Üzerinde birçok tarihi köprü de bulunuyor. Biz yolculuğumuz sırasında, Çukur civarında yarı yıkık bir taş köprüye, Çokgöz Köprüsü ve Tekgöz Köprüsü’ne rastladık. Tekgöz Köprüsü, MS 1202 yılında Selçuklu hükümdarı ikinci İzzeddin Kılıç Arslan oğlu Rükneddin Süleyman Şah zamanında yapılmış. Bir diğer Selçuklu köprüsü Çokgöz, on beş gözüyle hâlâ kullanılıyor. Çokgöz Köprüsü’nden sonra kayalardan keskin bir dönüş yapıyor. Bu bölgesi eşsiz güzellikte. Ayrıca Çukur civarında, nehrin içindeki yüksek bir kayanın ortasına kartal yuvası gibi inşa edilmiş Zırha Kalesi çok etkileyici. Ayrıca Hırkaköy’den sonra, yaklaşık yüz elli metre boyunda, bir otomobil geçecek genişlikteki büyük ağaç köprü ayrı bir güzellik kazandırıyor.
Bu su, geçtiği her yere hayat veriyor. Vadinin az ya da çok genişleyen her yerinde tarım yapılıyor. Açıklığın birkaç kilometreyi bulduğu yerde ise yerleşimler kurulu. Köylüler, bozkır ikliminin susuzluğuna karşı duruyorlar. Köylere yaklaştıkça su motorlarının seslerini duyuyoruz. Motorlarla alınan suyla tarlaları suluyor köylüler. Su motorlarıyla alınan suyun yetersiz kaldığı da oluyor. İşte, o zaman Kuşcu köyünde olduğu gibi nehir üzerine dev dönme su dolabı inşa ediliyor.
Kızılırmak, Anadolu bozkırını yeniden şekillendirerek ve çevresindeki canlılarla yaşamsal birliktelik kurarak akıp gidiyor. Biz beş arkadaş, kısa bot gezimizde buna bir daha tanık olduk.
Kaynak: Skylife 08/2000, Ali İhsan Gökçen