Anadolu’nun kalbinde, UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış bir yer olduğunu biliyor muydunuz? Ankara-Samsun karayolunun 190. kilometresinde sağa asfalt bir yol ayrılır. Geniş ve verimli bir ovadan geçen yolda 25 km kadar ilerledikten sonra, ovanın bitiminde Boğazkale karşınıza çıkar. İşte burada, son derece etkileyici kayalık ve engebeli bir arazi üzerine kuruludur, Hititlerin başkenti Hattuşa.
Hititler, MÖ 2. binde Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun süper güçlerinden biriydi. Büyük Kralları, yaklaşık MÖ 1650/1600’den MÖ 1200’e kadar Anadolu’nun önemli bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye, başkent Hattuşa’dan hükmetmişlerdi.
İki kilometrekarelik bir alana kurulmuş olan Hattuşa, yaklaşık 6 km uzunluğunda, yüksek kulelerin bulunduğu bir surla çevrilidir. Temeli taş, üst yapısı kerpiç örülü bu surda bulunan kapılar, şehrin değişik mahallelerine girişi sağlıyordu. Bu kapılar Aslan, Sfenks ya da Tanrı betimi gibi gayet ince taş işçiliği gösteren çeşitli kabartmalarla süslüdür. 1893’te başlayıp 1931’den beri Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülen kazılar sayesinde şehrin büyük bir kısmı açığa çıkarılmış ve restore edilmiştir. Sarp bir kayalık üzerinde yer alan Büyükkale’deki Hitit Büyük Kralları’nın oturduğu, ayrı bir surla çevrilmiş saray, yanlızca kalıntılarıyla değil aynı zamanda etkileyici manzarası ile de ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Direkli galerilerle çevrilmiş dört avlu etrafına dizilmiş yapılar, kral ve ailesinin yanısıra saray memurları ve altın mızraklılar olarak adlandırılan nöbetçi askerleri de barındırıyordu. Kralın kabul salonu ve üç ayrı yerdeki çivi yazılı tabletlerin arşiv odaları da büyük kalededir.
Aşağı Şehir olarak adlandırılan alanda konutların yanısıra, ülkenin en yüksek tanrıları olan Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na adanmış Büyük Tapınak bulunur. Tapınağı çevreleyen depo odalarındaki erzak küpleri bugün bile görülebilmektedir. Şehrin en büyük arşivlerinden biri de yine burada bulunmuştur: Hititler Mezopotamya’dan öğrendikleri çivi yazısı ile kil tabletler üzerine anlaşmalar, resmi yazışmalar, kanunlar, kült kuralları ve hatta edebi metinleri kaydetmişlerdir. Hattuşa’da onbinlerce çivi yazılı tabletin bulunduğu arşivler, 1915 yılında Hitit dilinin çözülmesiyle Hititoloji denilen yeni bir bilim dalının doğmasına sebep olmuştur. Bugün özellikle Türkiye, Almanya, İtalya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde pek çok biliminsanı bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.
Hattuşa’daki kazı çalışmaları, Hitit dünyasının aydınlanmasına kaynak olacak çivi yazılı tabletlerin yanısıra, çanak çömlek, aletler ve takılar gibi müze vitrinlerini süsleyecek eserleri günışığına çıkarmaya devam etmektedir. Ancak, bir dönemi açıklayacak ipuçları yalnızca bu gözalıcı buluntular değildir: Yerleşimde bulunan çöp ve mutfak atıklarından zoologlar evcil ve yabanî hayvan kemiklerini, botanikçiler bitkisel kalıntıları inceleyerek dönemin ekonomisinin ve doğal çevresinin rekonstrüksiyonuna katkıda bulunmaktadır.
Hattuşa, Hitit İmparatorluğu’nun siyasi başkenti olmanın yanısıra, ülkenin dinî merkezi işlevini de görüyordu. Bugüne kadar 31 tapınak kazılmıştır; ancak toprak altında daha çok sayıda tapınağın varolduğu sanılmaktadır. Metinlerde Hattuşa’dan Bin Tanrılı Şehir olarak söz edilir. Bu tanrı bolluğu, Hititlerin çok ilginç bir geleneğinden kaynaklanır. Onlar, diğer ülkelerin, özellikle de yendikleri komşularının tanrılarını kızdırıp gazaplarına uğramaktansa, armağan ve dualarla saygılarını dile getirip kendi tanrıları arasına katıyorlardı ve hatta adlarına tapınaklar inşa ediyorlardı. Bazı biliminsanları yabancı şehir ve ülkelerin tanrılarına adanmış tapınakların, aynı zamanda bu ülkelerin elçiliği görevini üstlendiklerini ve bu şekilde hem siyasal, hem ekonomik ilişkilere kolaylık sağladıklarını düşünmektedirler.
Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin biraz dışında yer alan, yaklaşık 12 metre yüksekliğindeki kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı’dır. Özellikle ilkbahardaki yeni yıl kutlamalarında kullanıldığı düşünülen bu açık hava tapınağında, ülkenin bütün önemli tanrıları, kayalara kabartma olarak işlenmiştir. Zamanında boyalı olduğu sanılan bu kabartmalardan oluşan bir kulis içerisinde, MÖ 13. yüzyılda günler süren kült kutlamaları, geçitler ve kurban törenleri yapılıyordu.
Bu parlak dönemden sonra gücünü yitirmeye başlayan İmparatorluk, MÖ 1200’den kısa bir süre sonra haritadan silinir. Başkent Hattuşa terkedilir ve kısmen yakılıp yıkılır. Şehrin harabeleri bundan sonra da birkaç kez kullanılıp terk edilmiştir. Frig, Galat, Roma ve Bizans yerleşimlerinden sonra 17. yüzyılda Maraş’tan gelen Dülkadiroğulları’nın bir kolu buraya yerleşmiştir. Eski adı Boğazköy, şimdiki adı Boğazkale olan küçük ilçe bugün Çorum iline bağlıdır.
Hitit İmparatorluğu çoktan yıkılmış olsa da, tamamen unutulmadığı, Hattuşa başkentinin UNESCO Dünya Mirası listesine alınmasından anlaşılıyor. Bu kadarla da kalmıyor Hititlerin günümüze yansımaları: New York’taki Birleşmiş Milletler binasında Hattuşa’da bulunmuş bir çivi yazılı tabletin büyütülmüş kopyası asılıdır. Bu tablet, Hitit Büyük Kralı III. Hattuşili ile Mısır Firavunu II. Ramses arasındaki barış anlaşmasını içermektedir. Yaklaşık 3260 yıllık bu döküman, bugün dünyayı idare edenlere bu tür anlaşmaların binlerce yıllık bir gelenek olduğunu göstermektedir.